NATO 75 yaşında: Rusya’ya yönelik saldırgan politika Avrupa’yı nasıl değiştirecek?
Sputnik’e konuşan Gavrilov, NATO’nun 75. kuruluş yıldönümünde, Rusya’nın ittifakla ilişkilerini ve NATO’nun Rusya ve Ukrayna politikalarını değerlendirdi.
Rus diplomatın sözlerine göre, tarihte yaşanan farklı dönemler arasında paralel çizilecek olursa, soğuk savaş döneminde NATO’nun bakanlık ve diğer düzeylerdeki tüm açıklamalarının Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın ani ve büyük ölçekli saldırı olasılığının değerlendirilmesiyle başladığını hatırlamak yeterli.
Günümüzde de bu söylemin üstün olduğunu kaydeden Gavrilov, bu konuyla ilgili şu yorumda bulundu:
İttifakın 2022 Madrid Zirvesi’nde kabul edilen stratejik konseptinde Rusya en önemli ve doğrudan tehdit olarak ilan ediliyor. NATO üyeleri, en azından bu belgede öngörülen önümüzdeki on yıl boyunca bu saldırgan ve çatışmacı mantıktan ilerlemeyi planlıyor. Görünen o ki, artık Avrupa’nın güvenliğine dair idealleri, ülkemizle dikenli tellerle çevrelenmiş sınırlardan oluşuyor. Bunun bir sonucu olarak Rusya-NATO ilişkileri artık bir soğuk savaştan daha fazlası olarak nitelendirilebilir. Bu, uzun süremez. Ülkemize yönelik son derece saldırgan çizgi, Avrupa’daki askeri ve siyasi durumun tamamen bozulmasına yol açacak.
‘Macron’un sözleri Ukrayna’da başarılı olduğumuzun kanıtı’
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ukrayna’ya asker gönderme yönündeki ‘kışkırtıcı açıklamalarını’ değerlendiren Gavrilov, “Bu sözleri, Rus ordusunun başarılı eylemlerinin ve Ukrayna ordusunun karşı taarruzunun başarısız olduğunun teyidi olarak görüyoruz. Bu sözler ayrıca diğer sebeplerin yanı sıra, Paris’in Afrika’daki nüfuzunu kaybetmesi ve Avustralya ile nükleer denizaltı anlaşmasının başarısız olması dahil Fransa’daki siyasi gündemle yakından ilgili. Ama önemli olan şu ki, bu sözler Avrupa’da, Batı ve Rusya arasındaki çatışmayı tırmandırma politikasının olası sonuçları konusunda canlı tartışmaları kışkırttı. Ve bu tartışmalar sırasında doğrudan çatışmayı önleme ihtiyacı olduğu yönünde makul fikirler de dile getiriliyor” dedi.
‘Her türlü gelişime hazırız’
Rus diplomat, “Washington ve Brüksel’deki askeri stratejistler şunu anlamalıdır ki, ittifak ülkelerinin Ukrayna’ya asker gönderme yönündeki tabuyu kaldırarak ülkemizin gücünü test etmeye çalışıyorlarsa biz her türlü gelişmeye hazırız” ifadesini kullandı.
Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, “Rusya’ya yönelik kırmızı çizgilerinin olmadığını beyan eden ülkelerin Rusya’nın da bu ülkelere yönelik hiçbir kırmızı çizgisi olmayacağını anlaması gerektiği” sözlerini anımsatan Gavrilov, sözlerini şöyle sürdürdü:
Ukrayna’daki çatışmaya giderek artan müdahelelerinin, nükleer güçler arasında felaketle sonuçlanacak doğrudan savaşa yol açabileceği konusunda defalarca uyardık. Bu felaketten tamamen onlar sorumlu olacak. Tüm bunlar, nükleer güçlerin 3 Ocak 2022 tarihli nükleer savaşın önlenmesine ilişkin ortak beyanının içeriğiyle açıkça çelişiyor. Oysa Rusya bu beyana tamamen bağlı kalıyor.
Ukrayna, NATO’nun savaş alanı
Gavrilov, Ukrayna’nın NATO için bir savaş alanı ve Rusya’ya karşı silahlı mücadele aracı rolünü oynadığını vuguladığı konuşmasında, Batı’nın ise arka plandaki işlevleri yerine getirdiğine dikkat çekerek, “Bugün Rusya Federasyonu, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı bir savaş alanı ve silahlı mücadele aracı rolünü oynadığı, Batılı ülkelerin ise karargah ve cephe gerisi olarak konumlandığı, aynı zamanda silah tedarikleri, istihbarat ve hedef belirleme işlevlerini yerine getirdiği NATO-Ukrayna askeri-endüstriyel holdingi ile karşı karşıyadır” ifadesini kullandı.
NATO’nun Rusya ile çatışmaya hazır olduğuna dair açıklamalarının Kiev’deki yolsuzlukların dikkatini dağıtmak için tasarlandığını söyleyen Gavrilov, “Benzer açıklamaları yapan Batı yetkililerinin amacının, vergi mükelleflerinin dikkatini, paralarının anlamsız bir şekilde Ukrayna’nın yozlaşmış ‘kara deliğine’ atılmasından başka yöne çekmek ve kendi savunma sanayisini canlandırmak için kamuoyunu ‘kızdırmak’ olduğunu düşünüyorum” dedi.
Rus diplomat sözlerini şöyle sürdürdü:
ABD liderliğindeki NATO ‘nun üst düzey yetkilileri Avrupa’da yeni bir ‘Demir Perde’ inşa etmeye çalışsa da, ancak herkes Washington ve Brüksel ‘in arkasına saklanmanın mümkün olmayacağını anlamalı. Eninde sonunda herkes ülkemizin güvenliğinin kasıtlı olarak ihlal edilmesinin hesabını vermek zorunda kalacak.
Avrupa’nın Ukrayna’da çoktan kaybettiği iddia ediliyor
ABD’nin idaresineki NATO’nun Rusya’ya karşı saldırgan politikasının Avrupa’yı ne hale getirdiğine ilişkin değerlendirmeler, yalnızca Rusya’da dile getirilmiyor.
Hırvatistan’da siyasetin nabzını tutan Advance gazetesi, geçtiğimz günlerde, Ukrayna’daki silahlı çatışmanın nasıl sonuçlanacağının artık önemi olmadığının altını çizerken, Rusya’yı ne pahasına olursa olsun kendi yaşamı için bir tehdit haline getirmeye çalışan Avrupa’nın çoktan kaybettiğini yazmıştı.
Hırvat gazeteci Marjanoviç’in kaleme aldığı köşe yazısında, Batı’nın (Brüksel ve Washington’un) Ukrayna için harcadığı paranın şimdiden 200 milyar doları aşmış durumda olduğuna dikkat çekilirken, bu miktarı İkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı ile karşılaştıran Marjanoviç, “Bu miktar, Marshall Planı’ndan, yani İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın yeniden inşa edildiği Amerikan yardımından daha fazla. Marshall Planının amacı Avrupa’da uzun vadeli Amerikan nüfuzunu sağlamak olsa da, (ki başarılı da oldu), o plan sonrası elde edilen başarılar şimdikinden çok daha büyüktü. Avrupa yeniden inşa edilmişti” ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Ukrayna için harcanan paranın çoğunun savaşa ve yıkıma harcandığının altını çizen Hırvat gazeteci, makalesini, “Sonuç olarak yüz binlerce insan öldü. Ukrayna asla karşılık vermedi ve dahası toprak kaybetmeye devam ediyor. Avrupa ise Rusya’yı ne pahasına olursa olsun kendi yaşamı için bir tehdit haline getirmeye çalıştı ve yeni bir süper devletin üzerinde büyüyeceğine inandı. Başarısız oldu. Ve şimdi kıta kaosa sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya” sözleriyle sürdürdü.
AB, Avrupa Birleşik Devletleri’ne (ABD) dönüşüyor
“Avrupa’da savaşın tırmanmasını isteyenler yenilgiyi kabullenemeyenlerdir” diyen Hırvat yazar, bunun kendi hataları olduğunu bildiklerini söyledi.
Batı liderlerinin ‘Rusya’nın Ukrayna’da durmayacağı’ ve ‘Putin’in Rus İmparatorluğunu yeniden kurmak istediği’ yönündeki ısrarlı açıklamalarını da değerlendiren Marjanoviç, makalesinde şu ifadelere yer verdi:
Bu sözlere gelince, bunların hiçbir gerçek temeli yoktur ve asıl gerçek ise şudur: Rusya tüm arzu ve yeteneğine rağmen Ukrayna’nın yarısını bile ele geçirmemiştir. Kırım’ın Rusya yanlısı olduğu da ortaya çıkmıştır. Putin (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Şubat 2022’de Ukrayna’da askeri operasyon emri verdiğinde, aynı güçler mutluluktan uçuyor, ‘Rusya’nın daha da büyük bir tuzağa düşeceğini’ umuyorlardı.Sabırlı Ruslar ise içinde bulundukları karmaşadan çıkmaya başlarken, her ne kadar bedelini kanla ödemek zorunda kalmış olsalar da pek çok şeyi başardı. Sonuç olarak, her iki tarafın da hatalar yaptığını söyleyebilsek de Batı’nın daha fazla hata yaptığını itraf edebiliriz. Bu da Batı’nın objektiflikten yoksun olduğu anlamına geliyor. Her şeyden önce Avrupa kaybederken, AB, Amerika’nın idaresindeki Avrupa Birleşik Devletleri’ne dönüşüyor. Bu süreçte Avrupa’nın doğusunu her zaman gerekli bir parça olarak gören Batılı teknokratlar, kelimenin tam anlamıyla yıldırım hızıyla Ukrayna’yı demokrasi, hoşgörü ve benzeri ‘Avrupa değerlerinin’ doğudaki kalesi haline getirirken, Rusya’yı ise tam tersi bir şekilde ‘medeniyetin kapısında duran barbar bir güruh’ gibi gösterdiler. Avrupa Birliği, ortak refah için üyeleri arasında malların ve insanların serbest dolaşımını sağlamanın bir yolu olarak tasarlandığı şekliyle iyi işleyebilirdi. Ancak bir süper devlet fikri doğar doğmaz, her devletin temelinde yatan o zehirli unsurla birlikte yüksek derecede istisnacılık içeren mitoloji ve megalomani (büyüklük kuruntusu) ortaya çıktı.